Kurtuluş veya felah sözlükte; “arzu edilen şeyleri elde etme, istenmeyen şeylerden kurtulma, hayır, nimet, refah ve saadet içinde bulunma” gibi anlamlara gelir. Terim olarak, “kişinin dini ve ahlâkî yükümlülüklerini yerine getirmesinin sonucunda dünyada elde edeceği başarı ve mutlulukla âhirette ulaşacağı ebedî kurtuluş ve saadet” anlamlarında kullanılır. Bu durumda kurtuluş, hem dünya hem ahiret için kullanılan bir kavramdır. O zaman kurtuluş nedir? Kurtuluş, nasıl elde edilir? Kurtuluşa ulaşmak için ne(ler) yapmak gerekir? Kurtuluşa ulaşmak kolay mıdır? Bugün bu sorulara cevap arayalım.
Bu konuya dair ayetleri incelediğimde; “… umulur ki kurtuluşa erersiniz” şeklinde bir cümle dikkatimi çekti. Zira bir emrin yapıldığında veya terk edildiğinde muhakkak kurtuluşa ulaştıracak diye bir kesinliğin olmadığını gördüm. O zaman ümid ederek kurtuluşa ulaştıracak şeylerin var olduğunu fark ediyoruz.
Mesela Maide Suresi’nde; “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
Kurtuluşa ermenin birinci kuralı: Allah’tan korkup sakınarak yaşamak. Bu korkup sakınma, sadece ibadet için anlaşılmaması gerekir. Korku, hayatımızı devam ettirirken nefsimizin değil de Allah’ın emir ve yasaklarını dikkate alarak bu doğrultuda hayat sürmekle gerçekleşir. Hayat, ömür sermayesinin her anını kapsamaktadır. Yemek yerken, su içerken, ailede, çarşıda, pazarda, işte, evde, gezmede, denizde, karada vb… Sakınmadan ve korkmadan keyfe dair bir yaşam, kurtuluşa giden yolun önüne set çeker.
Kurtuluşa ermenin ikinci kuralı: Allah’a yaklaştıracak vesileler aramak. İnsan, Allah’tan uzaklaşır mı? Veya başka şekilde soralım: İnsan, içerisinde kul ismini barındırır. Allah, halifesi olan kullarını kendisinden uzaklaştırır mı? Kullar, yaşadığı hayat şekliyle bazen Allah’tan uzaklaşır farkına dahi varmadan. Hayat, bize sunulan vesilelerle güzeldir ve her gün bilmeden pek çok vesile bize sunulur. Bazısını görürüz bazısının farkına dahi varmayız. Mesela nedir bu vesileler? Güzel kelam etmek, kalpleri fethedecek sözler ve davranışlar sergilemek, ihtiyaç sahibine yardım etmek, kiralık ev arayana bildiği bir evi söylemek, haksızlık etmemek, hakkı olana hakkını vermek, çocuklar arasında adaleti sağlamak, kimsenin huzurunu bozmamak, kimsenin moralini bozmamak, bilgiye ihtiyacı olana bilgi vermek, eline-diline-gözüne sahip çıkmak…
Kurtuluşa ermenin üçüncü kuralı: Allah yolunda cihad etmek. Belki de en fazla yanlış anladığımız kavramlardan biri cihad. Cihad, kişinin hem kendisiyle hem de kendisi dışındaki etkenlerle Allah’ın dinini yaşamak için gösterdiği çaba, gayrettir. Bu mücadele, son nefese kadar devam eder. Şikayet etmeden, mızmızlanmadan, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederek yaşamaktır cihad.
Bir başka ayet daha öğrenelim mi kurtuluşa ermek için? Yine Maide Suresi: “Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
Kurtuluşa ermenin dördüncü kuralı: Şeytanın yaptığı işleri terk ederek onlardan sakınmak. Şeytan ne iş yapar ki? Kim bilir neler neler yapar? Ama bunun ölçütü de sınırı da yoktur tarifi için. Fakat nefse hoş gelen, kalbe zarar veren şeyler, şeytan işi şeylerdir. İnsan, şeytanlaşmak için bazen adeta yarış ediyor kendisiyle. Halbuki şeytan, şeytan olarak zaten işini yapıyor insan da kul olarak işini yapsa daha güzel olmaz mı hayat?
Bir de Kasas Suresi’nden: “Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.”
Kurtuluşa ermenin beşinci kuralı: Tövbe etmek. Tövbe, kulluğun şartıdır. Kul yani insan, hata etmeye meyilli olarak yaratılmıştır. Bunda şaşılacak bir şey yok. Fakat hatasında ısrar edip tövbe etmeden yaşarsa orada sıkıntı olmaya başlıyor. Hatasında inat etmek, kendisini hatasız ve kusursuz görerek hayatını devam ettirmek kula yakışmayan bir eylemdir. Kişi, kurtuluşu elde etmeyi isterse bir an önce hatasından dönmesi gerekir. İnsanoğlu “ben böyleyim” diyerek kendisini haklı görmeye pek de meyillidir. Böyle bir cümle Müslümana yakışmaz. İnsana tövbeyi bahşeden Allah, aklı da vermiştir ki doğruyla yanlışı ayırt ederek doğru yola dönebilsin.
Kurtuluşa ermenin altını kuralı: İman etmek… Ah iman! Söylemesi kolay ama yaşaması zorsun sen. Çünkü iman, kabul etmektir. İman, Allah’tan geleni itiraz etmeden kabul edip hayatına devam etmektir. Ölenle ölmeden, yaşarken yaşayarak, ben de böyle düşünüyorum diyerek Allah’ın ve Rasulü’nün söylediğinin üzerine söz söylemeden yaşamak değil midir? Ah iman! Çok zorsun ama çok da güzelsin…
Kurtuluşa ermenin yedinci kuralı: Salih amel… Salih amel ne ola ki? Yaptığımız zaman kalbimizi huzura boğan davranışlar. -eğer kalbimiz katılaşmadıysa- Salih ameli tarif etmek bence çok zor. Dünyadaki insan sayısı kadar salih amel var belki de. Çünkü Allah her insanı dünyaya gönderdiğinde onu farklı bir kabiliyetle donanımlı halde getirmiştir. Salih amel, kişinin hem kendisini hem de muhatabını mutlu etmesidir desem nasıl olur? Veya kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmaktan çekindiği her davranıştır desem? O zaman kişinin salih ameli, kendisinde var olanı keşfetmesi ve onu gün yüzüne çıkarmasıyla gerçekleşir.
Dikkatimi çeken bir ayet daha var. Hac Suresi’nde: “Ey iman edenler, rüku edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin, umulur ki kurtuluş bulursunuz.”
Kurtuluşa ermenin sekizinci kuralı: Rüku etmek, secde etmek yani Allah’a ibadet etmek. Kulluk, ibadetle başlar. Şunu kabul edelim ki ibadetsiz kul olunmaz. Burada özellikle namaz ibadeti ile kulluğa vurgu olmuş.
Kurtuluşa ermenin dokuzuncu kuralı: Hayır işlemek. Hayır işlemek, kişinin sahip oldukları ve meziyetleriyle doğru orantılıdır. Kişi sahip olduğu kadar zulmeder veya hayır işler. Hayır işlemenin sadece ve sadece maddi bir şeyler olarak düşünülmesine karşı çıkanlardanım. Bu sebeple hayır nedir sorusunun cevabını kişinin kendisinde saklı olan bir servettir diye tarif etmek istiyorum.
Yukarıdaki ayet-i kerime ile benzer doğrultuda bir ayeti daha keşfetme imkanı buldum: Şöyle yer alıyordu Cuma Suresi’nde: “Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın. Allah’ın fazlını isteyip-arayın ve Allah’ı çokça zikredin; umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz.”
Kurtuluşa ermenin onuncu kuralı: İbadeti yapınca boş durmadan yeryüzüne dağılıp Allah’ın bize bahşettiğini elde etmek için çalışmak çabalamak. Müslüman, sürekli hazır yiyici ve çalışmayan olamaz. Herkes her yaşta gücü nispetinde çalışmak ve çabalamakla mükelleftir. Eli iş tutan herkes kendisine göre yeryüzünde iş bulmak zorundadır. Dinin emri budur. Allah’ın bize bahşettiğini istemek, bunu aramak ve bulunca da bıkmadan usanmadan yorulmadan ona devam etmek, kurtuluş reçetesidir.
Kurtuluşa ermenin on birinci kuralı: Allah’ı zikretmek. Müminlerin en temel özelliklerinden biri her durumda ve zamanda Allah’ı zikretmeleridir. Gece-gündüz, sabah-akşam, yaz-kış her dem. Unutmamak gerekir ki, Allah’ı unutan, her şeyi unutur. Allah’ı bilen her şeye itina ile yaklaşır ve herkesi ve her şeyi incitmekten korkar. Bu suretle de umulur ki kurtuluşa erer…