ÜÇ NOKTA… // Miss you like crazy* « KASTAMONU SOZCU GAZETESİ

KÖŞE YAZISI">
SON DAKİKA

ÜÇ NOKTA… // Miss you like crazy*

Bu haber 18 Ocak 2023 - 9:38 'de eklendi ve kez görüntülendi.

Aralar uzun, mesafeler yakınca, konumlar benzer, durumlar iç güveyinden hallıca. Reklama girmeyecekse bana bi fırt da ballıca (Zararlı tütün mamülü olan o markayı “Balica” diye okuyup marka değerini artıran dosta da sevgiyle). Yıllardır parmaklarım, kalemlerim, klavyelerim çok şey yazdı. Bazen uzun cümlelerle dert anlatma çabaları, bazen kısa cümlelerle zorlamasız durum tespitleri.  Zorunlu satırlar pek haz vermese de keyif işleri yaşamıma renkler kattı. Ama şundan eminim, en çok özlediğim, bir gazetenin bir köşesini tutmakmış. İlk satırda söylediklerim aslında bir atıftı.

Rakamlarla aram yoktur, hangi yıllar arasında kaç tane, kaç vuruşluk, kaç okuyuculu gibi soruların yanıtları zorlarsam belki çıkar ama vardığım yerde de zorlamalara pek gerek yok. Yıllar önce Kastamonu’ya ilk geldiğim dönemde Kastamonu Gazetesi’nde yazılarım yayınlandı. Minnettarım. Bir süre sonra da şimdi bile çok güldüğüm ( O günlerde etrafımda olan bitenlere, insanlara, o insanların beklentilerine vs…) o beklentilere karşılık vermeyi içimin istememesi yüzünden yazmayı bırakmama da şimdi durduğum yerden hayretle ağzım birkaç karış açık bakıyorum. Bir de işin tuhaf yanı olmuştu o günlerde. Yazarken kimse çıkıp da “Bugün okudum yazdığını” demezken, yazmayı bıraktığımda bir sürü insan “Artık neden yazmıyorsun? Okuyorduk” dedi. Dahası, aradan geçen bunca yıldan sonra geçen günlerden birinde biri daha gelip bu cümleyi kurunca çok şaşırdım.

Şimdi yaşadığım, keyifli bir dönüş. Elimin klavyeye gönlümce gidişi; yazdıklarımı hep yaptığım gibi hiç okumadan, yazı programının kırmızıyla mimlediği yerlerdeki yazım hatalarını düzeltmeler dışında belki birkaç sene sonra okuyacak oluşum; girip çıktığım bütün ortamlarda bana söz verildiğinde ayrılan zamanı doğru dürüst kendimi ifade etmeye çalışmalara adadığım mecralarıma bir alanın daha eklenişi…

Keyif alanlarımız ya da malzemelerimiz aslında çok da fazla değil. Olanları da har vurup harman savurmalarımız hepimizde ortak özellik. Ama bir yerden, yaştan, aşamadan, bilinçten, yaşantıdan sonra bunların değeri daha da çok çıkıyor ortaya. Yaşla gelen bilgelik hali söz ettiğim. Evrende kendini bilge ilan eden bir “noktacık” demeyin sakın bana. Nasıl hepimiz kendi dünyamızın merkeziysek, kendi evrenimizin de bilgesiyiz. Şakayla karışık sık kullandığım bir ifademle, hepimiz hem kendi yaşımız, hem de yaşımızın yanında yanan “Guru”muzuz.  Yine son iki satırıma atıf yapacak olursam, (kendi yazdığıma atıf yaparak oluşan bu sarmaldan bir sürü yazı çıkar. Evir çevir, işin iş…) herkes kendine guruysa ben seni niye okuyorum diyenler çıkacaktır. İnsanın doğasında başkalarını merak duygusu oldukça yoğun çalışır da ondan. Herkes bir yandan merak eder, bir yandan da merakını gidermenin yollarını arar. Bu bazen röntgenciliğe kadar varan bir eyleme kadar da ilerleyebilir. Sebep bu. Siz yazdığınızda emin olun ben de sizi okumayı isterim. Okuruyla yumruk yumruğa girme potansiyelli adam damgasını yemeyeceğimi umarak, sözlerime buradaaaaaa devam ederken… Gelelim asıl konumuza. Ya da popüler söyleyişle velhasıl’ı kelam, gazetede bir şeyler karalamaya uzun süre ara vermiştim. Şimdi gazete yönetiminin davetiyle tekrar geri dönmeye karar verdim ya da bu eylemde aslında edilgendim. Ama sonuç şu; bilgisayar başındayım, keyifliyim, halimden hoşnudum, yazdığım son sözcüğe bakıp bir sonrakinin ne olması gerektiğine karar verirken yaşadığım anlık sancı ve sıkıntıyı sevdiğimi hissediyorum.

Bundan böyle zaman zaman birlikteyiz. Ben dilimden akanları yazıya çevireceğim, sizin de gözlerinize sunulacak. Ne yazacağım konusuna gelince, ya hiç yorum yapmamalıyım ya da günlerce ne yazacağımı anlatmalıyım. Unvanlar konumlar çok da bağlayıcı olmayacak benim için. Uzmanlığın belgelenebilir olanlarıyla çok takıntılı bir aşk yaşamıyorum. Profesyonel alanımda kendi çapımda yeterince üretiyorum ve paylaşıyorum. Ama bunca yıllık yaşamın bir getirisi belki de, profesyonelce değilse de amatörlüğün sınırlarına sert darbeler vuracak kadar aşkın bir yaşam uzmanlığı da var serde. O yüzden de olabildiğince hayattan, bazen sokaktan, bazen evden, bazen şehirden, bazen sinema salonlarından, aklınıza gelebilecek her yer ve her şeyden yolu geçen yazılar çıkacaktır benden. Bir bakacaksınız başka metinlere atıflar yapan belki eleştiren satırlar çıkacak karşınıza, bazen hiç bilmediğiniz şeyleri -ki “şey”ler önemli- anlatan, bazen aldığı keyifleri öneren, bazen günlük yanlışlarımızı gözlerimize sokan çoğu zaman aksi, ters biri olacak bu köşede yazan. Ama sonuçta önemli olan şu ki, madem kendimi ortaya dökeceğim, hayatla ilgili düşüncelerimi aktaracağım, madem karşılıklı bir alışverişimiz olacak,  beğenmenizi umuyor ve diliyorum. Hayatta her önüne geleni beğenen biri hiç değilim. E madem kişi de kendinden bilir işi, beğenmeyeni de gayet iyi anlayacağımı sanıyorum.

Benim için bir aranın bitişi, sizin için bilemiyorum ne olacak bu yazılar. Ama keyif veren, düşünme kanallarımızdaki artıkları süpüren, gözlerimizdeki çapakları akıtan bir etkisi olmasını umut ediyorum. Bu seferlik bu kadar. İlk yazıyı son dönemlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz iki şeyi sizlere dileyerek bitiriyorum: Sağduyu ve sağlıkla…

* Natalie Cole şarkısı, 1989

Kenan Kılıçkenan_kilic@kastamonusozcugazetesi.net

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT

Yorum Yok
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.