İletişim, insanlar arasındaki ilişkiyi sağlayan en önemli unsurdur. Kelimeler ve cümleler, bir anlamda kişinin yansımasıdır. Kişinin kendisini anlatmasına gerek olmadan kullandığı kelimeler sayesinde hangi karaktere sahip olduğu az çok anlaşılır. Bundan dolayı kelimeler, inci tanesi gibi en nadideleri arasından seçilip süzgeçten geçirilerek dudaktan dökülürse anlam bulup kalbe sirayet eder. Kalpten kalbe giden yolun vesilesi belki de kelimeler değil midir? Bir söz dizisi iki insanı birbirine yaklaştırırken aynı zamanda iki insanı birbirinden uzaklaştıran da yine başka bir söz dizisi değil midir?
Kişinin kelime dağarcığı ne kadar güçlü olursa kendisini ifade etmesi de o kadar zengin oluyorken neden birkaç kelimeyle sınırlı tutar insan kendini? Kelimeler, insanoğlunun en büyük zenginliği iken bu serveti kullanmaktan neden acizdir insan?
İnsan, konuşmakla susmak arasında yaşar. Susması gerektiği yerde konuşması ne kadar yanlış ise konuşması gerektiği yerde susması da o kadar yanlıştır aslında. Bu açıdan sözün ağızdan zamanında ve zemininde çıkması gerekir. Susmayı ve konuşmayı öğrenmek diye bir gerçek olduğunu yaş ilerledikçe anlamaya başlar insan. Bu sebeple çocuklar konuşmayı öğrenmeye başladıklarında onlara nerede konuşmaları nerede susmaları gerektiğini de öğretmek esastır. Ağzına geldiği gibi konuşmak; bu dünyada belki de en zarar verici iştir. Muhatabını çileden çıkaran şey; susmayı veya konuşmayı bilmemek değil de nedir ki? Sahi kaç kişi şu hadis-i şeriften haberdar sizce? “Her kim Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsa, ya hayır söylesin ya da sussun…” Susmanın ve konuşmanın; imanla bağlantılı bir kavram olduğunu öğreniyoruz buradan. Bu hadisin bize öğrettiği bir konu daha var: Konuşan kimsenin hayır konuşması ve söylemesi. Hayır konuşmayacak kişinin ise susması öğütleniyor. Biz hangi gruba dahiliz acaba?
Söze dair konu hakkında düşünürken ve araştırırken bir ayet dikkatimi çekti. Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor: “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir…” Söz ve dinlenilme. İnsanoğlunun birbiriyle iletişimini koparan ve iki kişi arasında bağ oluşmamasını engelleyen en büyük set. Dinlemek yerine zihin okumayı tercih etmek, sadece kendisi konuşmak veya muhataba adeta “sen kimsin?” tarzında davranmak adına hiç kulak vermemek. Dinlemek neden zor gelir insana? İnsanı dinlemekten uzaklaştırıp sürekli konuşmaya sevk eden şey ne sizce? Ben duygusunun yoğunluğu mu? Muhatabı yok sayma düşüncesi mi? Önemsememek mi? Yoksa hiç dinlenilmediği için dinlemeyi öğrenmemiş olması mı? Ne? Söz ve dinlemek; ama en güzeline uymak, her söze kulak asmamak, boş ve faydasız konuşulanlara “dur!” ihtarı çekebilmek ve duyduğu sözler arasında en güzeline tâbi olmak, kişinin hidayetine vesile olurken insan bunu neden seçmez? İnsan; güzel sözün sadaka olduğunu bilmediği için mi kaba, boş ve argo konuşur? İster misiniz ki güzel söz söylemek için çaba gösterelim? İster misiniz ki kırmadan, dökmeden, incitmeden, zulmetmeden kendimizin duymak istediği sözleri başkalarına söyleyelim? Söyleyelim ki kurtuluşun yolunu elde etmiş olalım. Ne güzel diyordu Allah Rasulü tavsiyesinde: “Diline sahip ol!” Dilim seni dilim dilim edeyim demeden önce diline sahip olmak gerekir. hani bazen kullandığı sözün önünü sonunu düşünmeyen kişiler için; “Onun dediği dilinde, kalbinde bir şey yok.” gibi bir savunma mekanizması geliştirilmiş ya. Kimsenin kalbini açıp da bakamayız ama herkesin dilinden dökülene şahit oluruz.
Müslüman toplumda müslümanlar birbirlerinin elinden ve dilinden emin olmak zorunda değiller miydi? Allah Rasulü bunu bize bildirdiği halde biz güvenebiliyor muyuz karşımızdakine? Dikkatlerinizi çekmek istediğim nokta; dilden ve elden emin olmak. Yani dilden dökülecek sözler konusunda muhatabınız emin değilse müslümanım deme gibi bir ihtimalimiz var mı? O zaman yalan ve o minvalde meydana gelen sözler nasıl müslümandan sudur edebilir?
Söz ağızdan çıktıktan sonra onu duyan kulak o sözü kolaylıkla unutabilir mi? Kanaatimce unutamaz. Ne demiştik başta? İletişim; sözle meydana gelir. Sağlıklı bir iletişimin yolu da seçilmiş, doğru ve yalandan uzak kelimelerle meydana gelmez mi? Lokman (as) kendisinin “doğru sözlülük, emaneti ehline verme ve kendini ilgilendirmeyen konularla meşgul olmamakla” güzel mertebe elde ettiğini ifade etmiştir. Söz de aslında emanet edilen bir şey değil midir? Sözü emanet ehli kimselere vermek gerekmez mi? İnsan ilişkilerinde bizi ilgilendirmeyen şeylerden uzak durmak asıl mesele bu. Zira insan haddini aştığı zaman dilden çıkanlar sorun oluyor. Haddini bilen kendisini bileceği için bu anlamda sorun da olmuyor. Kısacası bizim gibi geleneğin -özellikle bazı konularda- devam ettiği toplumlarda birey olamayışımızın asıl sebebi belki de söz sahibi olamamak olabilir mi?
İnsanı iyi veya kötü diye sıfatlandıran şeylerden biri de kullandığı sözlerdir. Müslüman bir bireyin ne konuştuğuna ne konuşmadığına dikkat etmesi elzemdir. Aksi takdirde müslüman kimliği zarar görmez mi? Başka bir ifade ile kendisine zarar vermiş olmaz mı? Bugün bir hadis-i şerifi de daha dikkatlerinize sunmak istiyorum. Müslümanın dil konusunda ne kadar seviye sahibi olması konusuna dikkat çeken bir söz dizisi: “En kötü olanlarınızı size haber vereyim mi? Onlar gevezelik edip ne söylediğine dikkat etmeden konuşanlardır.” En kötü gibi bir sıfat var iken karşımızda sözlerin yutkunarak çıkması gerekir aziz dostum eğer iyi bir müslüman olmak gayen varsa. Eskilerin deyimiyle laf-ı güzaf olarak ileri geri her cümlede var olmak sana sadece ve sadece değer kaybettirir. Eğer anlayabilirsen…
Gözün, kulağın şahit olacağı gün gelmeden önce kulağına, gözüne ve diline sahip çıkman gerekir ey insan! Ahirete iman ediyorsan eğer dilinden dökülenlerin senin için şehadet edeceğini, huzur-u ilahide dile geleceğini anımsa ve kelimelerine esir olmadan önce sen kelimelerine hükmet.
O zaman dilimiz nasıl doğru olur sorusu aklımıza geliyor? Dilimizi doğrultacak olan şey; kalbimizin doğru olması değil midir? Sözcüklerimiz, kalbimizde olanların dile yansıması iken kalbimizi seçtiğimiz kelimelerle zenginleştirmenin yolunu aramak bulmak zorundayız. Dil ve dilin eseri olan kelimeler, cümleler bizim için birer ayna adeta. Aynadan aksedenler bizatihi kendiniz olduğunuza göre kendinizi tanımlamak için çaba göstermek yerine kelimelerle meşgul olmak en güzeli değil mi?